İğreti Edici Moda: Estetikten Kaçıp Gösterişe Sığınan Yeni Çılgınlık
- Me Like Summer

- 5 saat önce
- 2 dakikada okunur
Her sezon kendi çılgınlığını yaratır; fakat son yıllarda moda dünyası, “iğreti edici” olanı bilinçli bir stratejiye dönüştürme konusunda adeta ustalaştı. Artık güzel olanın peşinde değiliz—göze sokulanın, rahatsız edenin, dikkat çekenin peşindeyiz. Çünkü çağın mottosu çok basit: “Fark edilmek için güzel olmaya gerek yok; yeter ki görünür ol.” Bu yüzden günümüzde görünür olmanın sınırları, kimi zaman estetik anlayışının çok ötesine taşan bir cesaretle zorlanıyor.
Aşırı logolar bunun en belirgin örneği. Bir zamanlar “sessiz lüks” konuşuyorduk, bugün ise dev logolu çantalar, ayakkabılar, montlar ve hatta kafa bantlarıyla adeta yürüyen reklam panoları görüyoruz. Logo artık bir detay değil; kıyafetin kendisi. Sokakta karşımıza çıkan bu görüntü çoğu zaman şu soruyu sorduruyor: Bu kişi gerçekten giyiniyor mu, yoksa markaları üzerindeki tüm yüzeylere yapıştırıp varlığını logolara mı teslim etmiş? Moda uzun süredir statüyle flört ediyordu; fakat bu kadar açık bir “bakın, lütfen bakın” hali kesinlikle yeni. İğreti edici olan da tam burada başlıyor: estetik artık ikinci planda, gösteriş ilk sırada.
Benzer bir dönüşüm trend olmuş ama görsel olarak rahatsız eden parçalarda da görülüyor. Her sezon mutlaka bir kıyafet viral oluyor; normalde kimsenin giymeyeceği, fakat bir anda “Bu çok fashion” savunmasına sığınılan türden. Dev balon montlar, bacağı yutan ultra uzun çizmeler, plastik formunda abartılı çantalar… Sanki moda endüstrisi sürekli şu soruyu soruyor: “Sizi nasıl biraz daha absürt gösterebiliriz? Biraz daha ileri gidelim.” Bu parçalar çoğu zaman hem estetik hem kullanım açısından rahatsız edici, fakat trend oldukları için, “çılgın ve yaratıcı görünme” arzusuna kapılan binlerce kişi bunları gururla giyiyor. Moda artık bir estetik seçim değil, bir meydan okuma: “Bunu giyebiliyorsam stilim var.”
İğreti edici modanın en güçlü kaynağı ise sosyal medya için tasarlanmış ürünler. Eskiden kıyafetler günlük hayata göre tasarlanırdı; şimdi telefonun ön kamerasına göre tasarlanıyor. Podyuma değil, Reels akışına hitap eden, gerçek hayatta neredeyse absürt görünen ama videolarda mükemmel parlayan ürünler… Parıltılı dev çizgiler, aşırı tüyler, neon patlamaları… Bunların çoğu yalnızca 15 saniyelik ilgi için var. Moda sosyal medya estetiğine adapte oldukça “rahatsız edicilik” bile bir pazarlama stratejisi haline geliyor.
Bu tabloyu daha da sıra dışı hâle getiren bir diğer eğilim ise iğrenç ya da tiksinti uyandıracak objeleri kullanarak “çılgın” görünme çabası. Çürümüş meyve formunda takılar, böcek şeklinde çantalar, grotesk materyaller… Elbette bazı tasarımlar gerçekten yaratıcı. Ancak bazıları yalnızca rahatsız edici. Ve ne yazık ki bu ikinci grup, kendi rahatsız ediciliğini “avangart sanat” olarak yorumluyor. Çılgınlık adına yapılan her şey yaratıcı değil; bazen sadece fazla. Bu yaklaşım giderek şu gerçeği hatırlatıyor: Şok etmek bir başarı değil; özellikle amaçsızca yapıldığında sadece iğreti edici.
Asıl ilginç olan ise bunu ironik biçimde yapanlarla tamamen şuursuzca yapanlar arasındaki fark. Bazı tasarımcılar ve influencer’lar rahatsız edici objelerle oynarken zekice bir ironi yaratabiliyor; izleyici hem gülüyor hem düşünüyor. Ancak çok daha kalabalık bir grup yaptığının farkında bile değil. Sonucu şöyle özetleyebiliriz: iğreti edicilik artık kazara değil; bilinçsizce üretildiğinde daha güçlü bir hale geliyor. Moda hem bir performans alanına hem de bireysel egonun sahnesine dönüşüyor.
Sonuç olarak iğreti edici moda; çağın gösteriş tutkusu, dikkat ekonomisi, sosyal medya baskısı ve kişisel ego patlamalarının bir yansıması. Bazen komik, bazen rahatsız edici, bazen de şaşırtıcı derecede yaratıcı. Ancak en gerçek tarafı şu: Artık moda güzel olmak zorunda değil—yeter ki konuşulsun. Ve bizler de, ister istemez, bu büyük gösterinin izleyicisi olmaya devam ediyoruz.







Yorumlar